CrazYD |
| | Türkan Şoray | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
IceBLue קคtг๏ภ
Mesaj Sayısı : 1238 Yaş : 32 Nerden : South Park Fanatik : Kayıt tarihi : 20/07/08
| Konu: Türkan Şoray C.tesi 30 Ağus. - 13:11 | |
| Türkan Şoray 1960’larla beraber adını duyurdu. Geniş kitlelerce benimsenip aranan bir oyuncu oldu. Türk sinemasının en önemli kadın oyuncuları arasında yer aldı. Toplumun birçok kesimine seslenen, değişik türlerdeki filmlerinde canlandırdığı kadın tiplemeleriyle sinemadaki ününü yaygın kıldı. Sürekli izlenen, aranan bir sine oyuncusu durumuna geldi. O üzüldüğünde izleyici de üzülür, o mutlu olduğunda izleyici de mutlu olurdu. Bu efsane kadın halkın arasından geliyordu. Oda konaklarda büyümemişti. Bu yüzden halka daha yakın ve daha sıcaktı. Önce “kara kız” olarak gönüllere yerleşti. Giderek bu yer sağlamlaştı “kara kız” Türkan Sultana dönüştü ve yeni kentlilerin gönlünde yaşamını sürdürdü. Hala da adından söz ettiren, bunca yıl geçmesine rağmen ender9 sanatçılardan biri oldu. Filmleriyle devamı olarak kendini yenileyen, Şoray seyirciyle diyalog kuran ender oyunculardan biri oldu. Bunca yıl geçmesine rağmen hala adından söz ettiren, filmleriyle devamlı olarak kendini yenileyen, seyirciye diyalog kuran ender sanatçılardan biridir. Türkiye’de Sinemanın Doğuşu ve Gelişimi Sinemanın Türkiye’ye gelişi 1896 yılına rastlar. Operatör Promio, İstanbul ve İzmir dolaylarında kısa kısa filmler çekti. Yurt dışından gelip Türkiye’de ilk kısa metrajlı film çekimini gerçekleştiren yabancılardan sonra, yine yabancılar tarafından ilk film gösterisi yıldız sarayında yapılmıştır. Daha sonra da Romanya uyruklu bir Polonya yahudisi olan Sigmund Weinberg Türkiye’6de halka açık ilk film gösterisini gerçekleştirecekti. Bu ilk gösteri büyük ilgiyle karşılandı. Ne var ki şaşkına dönen seyircilerin içinde bu yeniliğe karşı çıkıp, beyaz perdede birbiri ardına yürüyen canlı resimleri seyretmeyi günah sayanlarda vardı.[4] Halk açık bu ilk gösteri Beyoğlu karşısına düşen hammalbaşı sokaktaki Avrupa Pasajının 7 numaralı yeriydi. Bir süre sonra bu gösteriler şehzade başı Feyziye kırathanesi ile Tepebaşı ve Odeon tiyatrolarında devam edip İstanbul’un çeşitli yerlerine yayıldıysa da, ülkemizde yerleşik ilk sinema salonu açan yine (1905) Sigmund Weinberg’dir. Türklerin sinema işletmeciliğine el atmaları ise daha sonraki yıllarda gerçekleşmiştir. Örneğin, 19 Mart 1914’te Şehzadebaşı’nda açılan “Milli sinema” ülkede Türk iş adamlarının devreye soktuğu ilk sinema salonudur. 1914 I. Dünya Savaşı’nın başladığı yıldır. 2 Ağustos ülkemizde seferberlik ilan edilmiş, 11 Kasımda da resmen savaşa girilmişti. 3 gün sonra savaş ilan edildi. Rusların “93 Harbi” sırasında Yeşilköy’de “Zafer Anıtı” olarak diktikleri kule yıkılacak ve yıkım olayıda filme alınacaktı. Bu olayı Fuat Uzkınay adlı Türk çekecekti. 150 metrelik Ayestefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı adlı bir belgeselle, bir tarih doğuyordu. Türkiye7de sinema işletmeciliği ve salonların serüveni 1908’de başlayıp, 1914 yılında Beyoğlu civarında yaygınlaşırken, haftanın belli günlerinde yalnızca kadınlara da film gösterilmeye başlandı. Kadın-erkek filmleri ayrı ayrı izliyorlardı. Bir arada ilk olarak Ankara Sinemasında film seyrettiler. Konulu ilk uzun metrajlı film (1916) “Himmet Ağa”nın İzdivacı”dır. Fakat 1918’de tamamlanacaktır. Halk önüne çıkan ilk Türk filmi ise (1917) “Pençe”dir. Sinemayla ilgili kuruluşların tarihi ise 1915’lere rastlamaktadır. İlk özel yapım evi ise 1922’de bağımsız olarak film üretimine başlayıp, yeni bir dönemi açan “Kemal Film” şirketidir. Daha sonra Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte sinemaya kadın oyuncular girmeye başladı. (Mesela; Bedia Müvahhit, Neyyine Neyi vs.. Türk sinemasının ilk kadın oyuncuları arasında yer alırlar.) Sesli çekilen ilk Türk filmi ise “İstanbul Sokaklarında”dır. 1946’da Türk siniması ilk kez örgütlenir. 1947’den sonra ise büyük bütçeli filmler çekildi, gazetelerdeki ilanlarla oyuncular artmıştır. Daha sonraları da yıldız sistemi doğmuştur. II. Türk Sinemasında Yıldız Sistemi Türk sinemasının başlangıç yıllarında gerçek anlamda yıldız kavramından söz etmek olanaksızdır. Sinemamızın ilk gerçek starı Cahide Sonku’dur ve 1940’lı yıllara da tam anlamıyla damgasını vuracaktır. 1940’ların sonu 1950’lerle birlikte yeni bir kuşak oyuncu gelir. Türk sinemasına... kadın oyuncular arasında Ayla Karaca Nedret Güvenç gibi isimler arasında8n Sezer Sezin ön plana çıkacaktır. Neriman Köksal ideal Vamp kadınını oluturur9ken, hemen aynı yıllarda Muhterem Nur, ezeli ve ebedi erdemli ve talihsiz halk kızını oynarı. Aynı zamanda o yıllarda sinemamızın gerçekten geniş halk yığınlarına ulaşan ve kapsamlı bir üne kavuşan ilk gerçek popüler starıda sayılır. Belgin Doruk’ta aynı yılların ürünü olup entelektüellerin gözdesi olurken, Muhterem Nur tam bir halk kızı olarak, Anadolu’nun kahramanı olacaktı. 1950’lerin sonunda Leyla Sayar devreye girecek fakat oda cinsel nesne olmaya özen gösterecekti. 1960’larla birlikte ünlü dört büyükler gelecektir. 1957’de Fatma Girik, 1960’ta Türkan Şoray, 1962’de Filiz Akın ve 1964’te Hülya Koçyiğit. 1960’larla birlikte başlayan bu dört büyük kadının saltanatı hala günümüzde de devam etmektedir. Fakat bu dörtlü arasında bir vardır ki. o hepsinden farklı ve bambaşkadır. O Türkan Şoray’dır.. 1945-60’lı Yıllarda Şoray Türkan Şoray 28 Haziran 1945 İstanbul’da doğdu. Babası Halit Şoray devlet demir yollarında memurdu, annesi Meliha Şoray ev hanımıydı. Maddi imkanlar son derece kısıtlı ve geçimsizliğini fazlaca olduğu bir ailede dünyaya geldi. Öğrenimine Rami Taş mektebinde başlamış fakat sürekli mahalle değiştirdiklerinden, eğitimi 1956’da Feriköy ilkokulunda tamamladı. Şoray’ın babası bir süre sonra işini bırakıp polis memuru olacak, anne de lastik fabrikasında çalışmaya başlayacaktır. Bu yüzden evle ilgilenmek ona düşecektir. Bu arada sürekli göç ederler (Zincirli Kuyu, Feriköy, Fatih gibi) 1954’te aileye ikinci çocukları Nazan Şoray katılır. Aile içi geçimsizlikte iyice şiddetlenmiştir ve kaçınılmaz son gerçekleşir Meliha ve Halit Şoray çifti boşanırlar. Çocuklar annede kalır. (İlk Yeşilçam’a adım attığında Mliha Şoray 2. beyin olarak Şoray’ı idare edecektir.) Şoray artık lise çağına gelmiştir. yine taşınmak zorunda kalırlar ve Karagümrük Sarmaşık Sokak’a taşınırlar. Burası Türkan’ın hayatında en büyük dönüm noktası yaşayacağı yer olacaktır. Çünkü burada ev sahiplerinin kızı Emel Yıldızla tanışacak, onun sayesinde de Yelişçam’a adım atacaktır. Emel Yıldız bir “film artistidir. Herkes tarafından da tanınmaktadır. Bir gün onunla beraber film setine gider ve böylece Halk filmi Pesen film, Tual, film, Yakut film gibi yapımevlerinin yazıhanelerinin kuşattığı ve o yıllarda sinemaya hevesli kişilerin hayallerine giren ünlü “Yeşilçam Sokağı”na adımını atmış olur. Şoray o dönemde on beş yaşında olup, Şadi Çadırcı adında bir geçle de nişanlıdır. Emel Yıldız, o sıra “Köyde Bir Kız Sevdim” adlı filmin başrolünde oynayacaktır. Bir gün filmin setine Şorayı da götürür. Kenarda bir yerde otururken Türker İnanoğlunun dikkatini çeker o sıralara İnanoğlu yönetmen Nisan Haper’in asistanıdır. Şoray’la tanıştırılır. Set hemen tatil edilir filmde bir değişiklik yapılacaktır. “köyde Bir Kız Sevdim” adlı filmin başrolünde Emel Yıldız oynayacakken, bir değişiklik yapılmış, İnanoğlu başrol için Türkan Şoray’ın daha uygun olacağına karar vermiştir. Bütün itirazlarına rağmen anne Şoray da ikna edilmiş (maddi şartlarının kötü olması kabul etmesindeki en büyük nedendir) ve filmin çekimine başlanmıştır. Şoray’ın Yeşilçam’a girişi de böylece gerçekleşmiştir. IV-Bir Yıldızın Doğuşu (1960’lar) Türkan Şoray bu filmin ardından yeni yeni teklifler almaya başlar. (Bu arada ilk nişanlısından ayrılır. Daha sonra İnanoğluyla’da nişanlanacak fakat bu da pek fazla sürmeyecektir.) Çevirdiği filmlerle, özelikle magazin basının dikkatini çeker ve ilk kez, dönemin ün yapmış haftalık popüler dergilerinden “sinemaya” kapak olur (15 Mart 1961, s.18). Ardından artist, Büyük Gazete ve Ses Dergilerine.. Sinema oyunculuğu sayesinde maddi durumları düzelen Şoray ailesi bu kez Fatih yöresini tümüyle terk edecekti. Şorayın hızlı dönemi başlamıştır artık... Üst üste bir setten öbürüne, bir filmden diğerine, bir öyküden başkasına geçmektedir. Kimi zaman daha da ötesine gidilmekte, aynı anda ve iç içe birkaç film birden çekilmektedir. O dönemin ünlü şirketleri ve onların sahipleri bu yeni ve parlak yıldızdan filmleri için gün alma çabasındadırlar. (Bu Türk sineması için de bir ilktir. Bir devlet dairesinde, bir bürokratik formdite için gün almaya benziyordu). Böylece Murat Köseoğlu (Aca Film), Osman Seden (Kemal Film), Nevzat Pesen (Pesen film)... gibi dönemin ünlü yapımcıları ve film şirketi sahipleri Şoray’dan gün alabilmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. 1960 yıllarla birlikte Şoray’ın başarı grafiği de yükseliyordu. Artık yaşamında herşey değişmekteydi ve bu değişiklik sosyal durumdan fiziğine kadar her şeyine yansıyordu. Erkeklerden gördüğü ilgi olsun, artan seyirci ilgisi olsun ona gitgide kendisine güven kazandırıyor ve bu yürüyüşünden, bakışına, gülüşüne herşeyine yansıyordu. Artık kararsızlıktan* kurtulup kadınlığa adım atıyordu. Artık daha şuh biri halini alacaktır. Bu değişimiyle gerek Yeşilçam çevrelerinde gerek seyircisi arasında büyük bir etki gücüne sahip olur. Bu dönemde çevresindeki tüm erkekler ona aşıktır. Ve o günlerde Türk sinemasının en çok aşık olunan kadınıdır yine bu dönemde dergilere çıplak pozlarda vermeyi ihmal etmez. Bu prodüktörleri korkutur ve onu kaybettiklerini düşünürler (o dönemde genellikle vamp rollerindeki sanatçılar çıplak poz veriyorlardı) fakat Şoray gitmez aksine daha yukarılara doğru tırmanır. A) İlk Önemli Aşama “Acı Hayat” Türkan Şoray’ın sinema hayatındaki ilk dönüm noktasıdır. “Otobüs Yolcuları” ile bu dönüm noktasının ilk kıpırtılarına veren Şoray “Acı Hayat”la imlk önemli aşamasını da geçer. Çünkü bu filminde ki rolü diğerlerine göre daha tutarlı., tip olarakta gerçeğe daha yakındır. Film o güne kadar yapılmış en başarılı, en şiirsel görüntülü bir aşk filmidir. 1963’te çevirdiği bu filmle 1964’te I. Antalya Film Festivalinde en iyi kadın oyuncu ödülünü alır. Ayrıca “Acı Hayat” sinema yazarlar tarafından “yılın filmi” seçilir. Türkan Şoray ilk kez bu filmde Türkan Şoray’dır. Artık izliyicide Şoray imgesi oluşmaya başlamşıtır. Bundan böyle senaryo yazarları onun için öyküler oluşturabilir, yönetmenler filmlerin onun üzerine kurabilir. Afişlerde bile onun ismi en üste yazılabilirdi. | |
| | | IceBLue קคtг๏ภ
Mesaj Sayısı : 1238 Yaş : 32 Nerden : South Park Fanatik : Kayıt tarihi : 20/07/08
| Konu: Geri: Türkan Şoray C.tesi 30 Ağus. - 13:11 | |
| B) Hayatına Yön Veren Adam Rüçhan Adlı’nın Şoray’ın hayıtında önemli bir rolü vardır. Onu korumuş, hep zirvede kalmasında büyük rol oynamıştır. Eylül 1962’de bir film setinde tanışırlar. Rüçhan Adlı Şoray’dan tam 23 yaş büyüktür. Otomobil yedek parçacılığıyla uğraşmakta, koskoca bir spor kulübünün başkanlığını yüklenmiş bulunmakta ve iş ve spor camiasında da tanınmaktaydı. Görmüş –geçirmiş bir insandı. Şoray hep bir babanın şefkatinden ve sevgisinden mahrum büyümüş, bunlara ihtiyaç duymaktadır. Rüçhan Adlı’da bir kadına nasıl davranacağını iyi bilmektedir. Şoray’da bu sevgi ve şefkati Adlı’da bulmaya karar verir ve Tam 20 yılını onunla birlikte geçirir (1968’de ki kısa ayrılığı saymazsak) Magazin bazsını bu birlikteliğe karşı çıkar. Çünkü Adlı evli ve bir çocuk babasıdır. Halk ise bu ilişkiyi yadsımaz Çünkü halk gerçekten Şoray’ı sever ve artık onu kendinden biri olarak görmeye başlar. İlişkilerinden sonra Şoray giderek süzgün bakışlı suh bir kadın olmaktan sıyrılıp, yeni kimliğine bürünür ve 1965’lerden başlayarak “Türk sinemasının bir numaralı kadını” olup çıkar. Artık zirvededir. Dört büyükler arasında olup (Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın) onlardan daha çok tutulmaktadır. Bu düzene göre de Anadolu işletmeciliğinin film yapımcılarına verdikleri avanslar Türkan’lı filmler için giderek yükseltmekte, bölge satışlarında belirli bir artış görülmektedir. C) SULTANLIĞI VE ÜNLÜ ŞORAY KANUNLARI Şoray’ın Sultan olmasında ve kanunlarının oluşmasında tabiki Adlı’nın büyük payı vardır. Adlı, Şoray’a gönderdiği çiçek buketlerine iliştirdiği kartlarda ya da bıraktığı notlarda ona hep “Sultanım” diye hitap eder. (Canım sultanım, hanım sultan.. gibi) Bunlar daha sonra basında yer alır ve dönemin ünlü gazete ve dergilerinde yayınlanır. Böylece Şoray artık Türk sinemasının da, halkın da “Sultan”ı olmaya başlar. Adlı’nın onun hayatındaki yeri ve üzerindeki etkisi, özelikle birlikte yaşamaya başladıkları 1963 yılından başlayarak önemini ve ağırlığını artıracaktır. Artık onu yöneten, hakimiyeti eline alan 2. beyin konumundadır. Türk artık evden sete veya galaya oradan da yine eve gelmektedir. Diğer çevrelerden kopmuştur. Gazeteciler de daha az görüşmekte, beyanat vermemekteydi. Adlı, Şoray’ın olur olmaz gazeteci taifesiyle görüşmesine, filmlerdeki ağır çalışma koşullarına, açık-saçıklığıyla, öpüşmesine karşıdır. (Kanunların oluşmasındaki ilk faktördür) her iş davetiyesi onun sansüründen geçmektedir. 1966’nın sonlarına doğru ise birbiri ardına Şoray filmleri çevrilir ve aynı haftalarda Beyoğlu sinemalarında vizyona girince durum bir süre için aleyhine gelişir. Beyoğlu caddesi Şoraylı filmlerden geçilmez ve yerli film seyircisi bir yerden sonra bu filmlerden bıkar. Aynı haftalarda oynayan Şoray’lı filmler adeta birbirini vurur. Şoray’ın böyle bir hataya kurban gitmesinin nedeni aynı yıl içinde çok sayıda film çevirmesi bir de oynadığı filmlerin aynı konuları kapsamasıdır. Bir süre sonra aleyhine gelişen bu tehlikeli sarsıntıyı güçlükle atlatır ve durumu lehine geliştirip fiyatına da zam yapar. Böylece bütün yapımcılar Şoray’ı kara listeye alırlar. (Kanunların oluşmasında ki 2. büyük neden). Bu karara göre ona film çevirttirmeyecek, mukavele süresi uzatılmayacak, sinema salonlarında da filmleri gösterilmeyecektir. O artık Akün, Acar, Arzu, Duru film....gibi büyük şirketlerin de kara listesindedir. Aleyhine gelişen tüm olaylardan sonra Şoray kendine bir savunma politikası bulacak ve yapımcıların karşısına aldığı bazı kararlarla çıkacak, bu kararlardan da taviz vermeyecektir. Böylece Şoray kanunları oluşmuştur. ŞORAY KANUNLARI 1) Türkan Şoray film senaryolarını film çekim tarihinden en az bir ay önce beğenir. 2) Türkan Şoray, Senaryoyu beğenmediği takdirde yeni senaryo verilecektir. 3) Her senaryo da beğendi mutabakatı şarttır. 4) Filmde öpüşme ve açık sahneden olmayacaktır. 5) Filmdeki modern giysiler Türkan Şoray’a tarihsel olanlar ise şirkete aittir. 6) Film çekimi İstanbul dahili olup Türkan Şoray İstanbul dışına çıkamaz. 7) Çalışma saatleri sabah 8 ile akşam 19 arasıdır. Pazar günleri Türkan Şoray çalışmaz. 9) Türkan Şoray adı jenerik, afiş ilan ve sinema fenerlerinde başta ve tek olarak yazılacaktır. 10) Filmin her oynadığı yerde 9. madde uygulanacaktır. 11) Filmlerin seslendirilmesinde Türkan Şoray’ın sesi için kendi mutabakatı şarttır. 12) Şirket filmi kendi hesabına çeker. Eğer başka şirketle ortak ortak yapıma gidilirse Türkan Şoray’ın mutabakatı şarttır. 13) Film renkli ise Türkan Şoray’ın mutabakatı ile çekim günleri uzayabilir. 14) Çekilecek filmin rejisörü ve baş erkek oyuncusu için Türkan Şoray’ın mutabakatı şarttır. 15) Bu şartlara riayet etmeyen film şirketi 100 bin lira ödemeyi taahhüt eder. 16) İhtilaf vukuunda merci mahkemeleri İstanbul mahkemeleridir. 17) Türkan Şoray şirketlerden film başına 60 bin lira alır. 18) Türkan Şoray mecburi gecikmeleri 10 günden fazla beklemez. Dönemine göre bu oldukça ağır koşullar, yeşil çamı birbirine katacak, Türkan’ı boykot ederler, onunla film yapmayacağını açıklayanlar çıkacaktır. Bu kanunlar 1967’de son halini alıp yazılı bir metne dönüştürülecektir. Yeşilçam’ın bir bölümünü isyan ettirecektir. Ama boşuna...Türkan’ın ünlü ve gişe geliri öylesine yüksektir ki, hiçbir firma, yönetmen veya oyuncu ona karşı çıkamaz şartları işler. Bu oyunda da kazanan “O” olmuştur. Ve tüm boykotçular, öfkeli patronlar Türkan Şoray’la mukavele yapmak için birbirleriyle yeniden yarışa girerler. Bu kanunlarla Rüçhan adlı, Şoray’ın, Yeşilçam’daki imajını koruma altına alır. Etkisi bununla da kalmaz. Türkan’daki açık bir fizik ve görünüm değişikliğine de destek olacaktır.
| |
| | | IceBLue קคtг๏ภ
Mesaj Sayısı : 1238 Yaş : 32 Nerden : South Park Fanatik : Kayıt tarihi : 20/07/08
| Konu: Geri: Türkan Şoray C.tesi 30 Ağus. - 13:12 | |
| V- 1960’larda Toplum ve Sinema O dönemin Yeşilçam’ı, kuşkusuz ki yalnız Türkiye’ye özgü bir olay olmayıp sinemanın bir büyük kitle eğlencesi olduğu, özellikle belli öçüde geri kalmış ve kalabalık nüfuslu tüm ülkelerde oludğu üzere yıldızların kitle nezdinde müthiş bir etki gücüne ulaştığı, bir toplumun sinemasıydı. Genelde kederli, tatminsiz, sorunlu, düşük gelirli ve güvensiz bir toplumun, askeri müdahaleler, çiğnenen insan hakları, kısır siyaset çekişmeleri, yakalanamayan çağdaş dünya standartları, ödenemeyen enflasyon, sağlıklı hale gelemeyen kadın-erkek ilişkileri gibi ezeli ve ebedi sorunlarla boğuştuğu ve teselliyi beyaz perdeden bir film boyunca yansıyan sahte cennetlerde, abartılı dramlarda ve hepsi de kaçış sineması ürünü olan tipik “Türk Filmleri”nde aradığı bir toplum... film yapımı kitle için seri halinde imal edilen bir işti. Kitle iletişimin gelişmediği ve dünyanın iyece gerisinde kaldığı bir dönemde, beyaz perde starlar,ı toplumun tüm ideal ve kahraman edinme ve onları bağrına basma ihtiyacını karşılıyordu. Böyle bir sosyolojik yapı içinde, o belli türlere ayrılmış ve bir türün kendine özgü coğrafyası içinde hemen hepsi birbirine son derece benzer filmlerle sinema yapılıyordu. 1965 yılında çevirdiği “Sürtük” adlı film, sinema tarihi açısından önemlidir. İnanılmaz bir seyirciye ulaşmış, Şoray’ı büyük bir yıldız yapmış ve sinemamızda, sinema yoluyla da çağdaş kültürümüzde gazino filmlerini ve gazino terbiyesini başlatmıştır. Bu dönemde yıldızlar bir bir sahneye çıkarlar (Ayhan Işıktan, Hüllya Koçyiğite kimler şarkıcı olmamıştır ki) Herkes sahnededir. Bir tek Şoray hariç. Bu durumda kıymeti daha da artır. Seyircisi genellikle kadındır... Kadın seyircisi önünde kadın kahramanı ağır basan filmlerde oynar. Ne va ki, oynadığı kadın tipleri birbirine benzer ve konularda hemen hemen aynıdır. Ya şarkıcı, ya acılı bir annedir ya da hapishaneye düşer... Seyirci bu tip filmlerden bıkar ve birçok film iş yapmaz. Şartlar giderek değişmekte ve Şoray’a artık farklı filmlerde oynamak istemektedir. Değişik bir film olan Ana’da oynamayı bu yüzden kabul eder. Bu film farklıdır çünkü, ilk kez makyajsız, takma kirpikleri, şık giysileri olmadan, bir köylü kadını olarak seyirci karşısına çıkacaktır. Bu film Türkan’ın oyunculuğunda gerçek bir dönüm noktasıdır. Kendisinde o güne dek bilmediği bir şeyi keşfetmiştir: gerçek, sahici, yaşayan bir insanı canlandırmak, bir klişe değil, bir karakter yaratmak.. Bu dönüşüm yalnız onun meslek yaşamını değil, tüm sinemamızı etkileyecek dönüm noktası olmuştur. Bunun ardından “Vesikalı Yarim”de oynar ve Antalya film şenliğinde 2. film seçilir. 1960’ların sonunda “Sultan” tam anlamıyla medyanın malıdır. Özel hayatında Rüçhan Adlı’nın, kamuya dönük hayatında medyanın... Dönemin dergileri sürekli ondan bahseder, yapıp yapmadığı herşey olay olur, resimleri dönemin renkli basınını süsler. Bu dönemde aydınlar tarafından da keşfedilir. Türk aydınları, geleneksel Yeşilçam aşağılamalarını ve küçümsemelerini bir yana koymuş, sinemamıza farklı bir gözle eğilmeye başlamışlardır. Bu eğilişin gereği olarak da, sinemamızda esen bu önemli ve toplumsal fenomene büyük ilgi duyulmaya başlanıyordu. Bu arada siyah beyaz filmlerin yerini de, renkli filmler almaya başlamıştır. VI. Şoray’ın Sinemamızdaki Yeri (Şoray Farkı) 1960’larda 4 büyükler saltanatı söz konusudur. Temsil ettikleri kişilikler vardı. Fatma Girik; baştan itibaren dinamik canlı, “acul”, girişken kolay yılmayan, daha erkeksi, yeni yaşama kültürüyle dalga geçen, alt kültüre yakın bir tip, Filiz Akın; daha modern, toplumun Batı’ya dönük yüzüydü. O ince sarışın ve kırılgan kişiliğiyle halk kızlarını oynasa da pek inandırıcı olmayacak, daha çok zengin kızlarını, “burjuva güllerini” temsil ederek biraz farklı bir alana geçecekti. Hülya Koçyiğit, geniş bir canlandırma yelpazesi ve çok farklı kimliklere bürünme yeteneği olan, her kalıba giren, her sınıfa ait olabilen, ama nedense yanlış anlamlarla, ayrılıp birleşmeler dolu kederli aşklar yaşaman kibar evin kızı... Türkan Şoray ise; güzel, çekici, alımlı bir kadın kişiliği yaratacak ve bunu hem güldürü, hem dramda aynı başarıyla sürdürecekti. Sosyal kökenler itibarıyla bir uçtan öbürüne, bir kutuptan diğerine kolaylıkla gidip gelebilecekti. Türk toplumu, sanatçının halk kızı veya burjuva dilberi tiplemelerini aynı ilgiyle ve onayla kabul edip bağrına basacaktı. Oynadığı rollerle simgeleşecekti. Türk kadınını simgeleyecektir. Tip olarak ta Türk kadınını yansıtmaktadır. Türk sinemasının en güzel resim veren kadın oyuncusudur. Sinemasal açıdan zengin, seyirciyi çarpan bir görüntüsü vardır. Halkın içinde gelmesi zor şartlarda büyümesi onu halka daha yakın kılacaktır. Türk sinemasında hiçbir kadın oyuncu onun gibi çevresinde yaygın bir etkinliğe sahip olmamıştır. Ayrıca “İkinci efsane”* boyutlarına ulaşan bir yıldızdır. Güzelliği hep abartılıdır ama sıcaklığı da tartışılmaz. Bu özellikleriyle sinemamızda farklı bir yer açacaktır. Böylece sinemada hep zirvede kalmayı başarmıştır. Diğer kadın sanatçılara örnek olmuş, uygulamalarıyla da takip edilmiştir. Sinemada en yüksek fiyata sahip oyuncu oluşu, en çok aşık olunan kadın oluşu, kendine has yasaklar koyuşu, her rolün altından başarıyla kalkması, farklı güzelliği, sıcaklığı, bir sultan, bir efsane oluşuyla ve yukarıda saydığım diğer yönleriyle sinemada bir numara haline gelmiş ve böylece sinemadaki yerini de belirlemiştir. | |
| | | IceBLue קคtг๏ภ
Mesaj Sayısı : 1238 Yaş : 32 Nerden : South Park Fanatik : Kayıt tarihi : 20/07/08
| Konu: Geri: Türkan Şoray C.tesi 30 Ağus. - 13:13 | |
| VII-1970’ler Şoray, Sinema ve Toplum Şoray, değişir gözüken bir şeylere karşın, 1970’lerin başlarında da sinema siyasetini hemen hemen aynen sürdürür. Yılda yine 10-12 film yapıyordu. Ünlü yazarların eserlerine el atılır. Fakat çokta başarılı olunmaz. Sultan Gelin, Cemo gibi yarım başarılar elde edilirken, Vukuat Var, Asiye Nasıl Kurtulur gibi filmlerde fiyaskoyla sonuçlanır. Ünlü yönetmenler (Atıf Yılmaz, Osman Seden, Halit Refiğ..) Çalışmakta pek bir şey değiştirmiyordu. (arada istisnalar çıkmıyor değildi. Güllü ve devamı Güllü Geliyor Güllü o dönem iş yapan filmleri arasında yer alacaktı. O düzen ve mantık içinde gerçekten iyi ve kalıcı bir şey yapılamıyordu. 70’lerin başında yine zirvede gözükmektedir. Fakat o artık daha değişik, daha farklı birşeyleri arama çabasındadır. 1972 yılıyla birlikte mesleki yaşamında yeni bir dönem açılır. Film sayısını ciddi anlamda azaltır. Bu yıla iki filmi damgasını vuracaktır. Biri Cemo’dur. Filmin olay olması kalitesinden değildir. Bu filmin çekimlerinde Şoray attan düşer ve felç olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Olay, filme iyi bir reklam aracı olur. Asıl büyük tepkilere yol açan olay ise bir diğer filmi “Dönüş”tür. Çünkü Şoray’ın yönetmenlik denemesi yaptığı ilk filmdir. Şoray birçok çevrenin eleştirisine maruz kalır. (Türkan Şoray’ı destekleyen ender kişilerden biri de o sıralar hapiste olan “Yılmaz Güney”dir. Gönderdiği vizörde Şoray’ın rejisörlüğünü kutlar ve bu olayla Sultanın kendine güveni daha da artar.) film bin bir güçlüğün ardından tamamlanır. Filmin başarılı olmayacağı düşünülmektedir. Fakat beklenenin aksine dikkat çekmiş ve başarılı olmuştur. Şoray, eleştirmenlerin, sinema uzmanlarının ve de “ciddi basın”ın dikkatini çeker. Film yılın en büyük iş yapan filmi olur. Şoray’a daha önce yüz çevirenler, bu kez onu sahiplenirler. Ayrıca “Dönüş” 1973’te “Moskova Film Festivali”nde özel bir ödül alır. “Azap’ta (1973) ikinci yönetmenlik denemesini gerçekleştirir fakat bu filmde başarılı olamaz.) 70’lerin başlarında O hepsi birbirinin aynı, en azından benzeri dram veya komedilerden daha kişilikli, daha gerçekçi filmlere doğru kaymasında, belki yıllardır süre gelen aklı başında, sorumlu ve oldukça poltize bir eleştirinin katkısı olmuştur. Ama temel neden, Türk toplumunun o yıllardaki genel havasıdır. 1960 sonlarındaki kilitlenmiş bir siyaset hayatı, ülkeyi karışıklığa, hatta anarşiye götürmüş ve 12 Mart 1971 muhtırasını hazırlayan şartları yaratmıştır. Ülkede sokak eylemleri, kardeş kavgasına doğru yol açan çatışmalar, kaçırma, suikast vs. gibi olaylarla hemen her kesim bu hareketli çalkantının içinde şöyle veya böyle yol alıyordu. Artık sinemada o uzun yıllar sürdürdüğü pembe rüyadan uyanıyordu. Yönetmenler ilk defa gerçekçi konulara el atmakta, Anadolu bozkırlarında mekan bakmakta, köylü kadınların dramını keşfetmektedirler. Başta Türkan Şoray ve diğer ünlü starlar, gerçekten yaşamış ve yaşayan kadın portreleri çizmeye sıvanmıştır. Konfeksiyon usulü yapılan filmlerin yerini daha gerçekçi konular, daha kapsamlı yaklaşımlar, daha bütüncül çabalar almaktadır. Fakat bu da işe yaramamış Yeşilçam’ın sonunu hazırlamıştır. 74-75 yıllarındaki seks filmleri ise Yeşilçam’a gerçek anlamda büyük bir darbe vuracaktır. Sinemaya birden porno filmler gelmeye başlamıştır. Yeşilçam’da da bu yön doğrultusunda bir sektör oluşur. Ayrıca bu dönem de TRT yayın hayatına başlar ve halk sinemaya gitmek yerine evlerini tercih eder hale geleceklerdir. Buda büyük bir krize yol açacaktır. Şoray’da bundan nasibini alacak ve 1974’te sadece dört filmde rol alacaktır. 1975’te ise tek bir filmde. 1976’da porno film furyası birden toplumun gündeminden çıkar. Ancak Yeşilçam artık bitmiştir. Şoray sinemaya döner ama 70’lerin son yıllarını sadece üçer filme geçirir. (80’lerde bu daha azalacaktır.) Artık her film ayrı bir proje olup, çok daha dikkatle üzerinde durulacaktır. 76’da 3. Şoray yönetmenliği ürünü olan “Bodrum Hakimi”ni çeker ve yeniden sahnededir. Yerini yeniden sağlamlaştırmıştır. 1977’de en güzel filmlerinden biri olan “Selvi Boylum al Yazmalım” da oynar. Bu filmle Ruslardan Şoray’a en iyi kadın oyuncu ödülü gelir. 1976’dan beri çektiği filmlerle Şoray 2-3 yıl içinde eski popülerliğini geri getirmiştir. 74-75 bunalımı atlatılmış, yeniden setlere dönülmüş ve yeniden Sultanlık tahtına oturulmuştu. Ama artık çok daha az film yapılıyor, her film için uzun ön hazırlıklar gerçekleştiriliyor, her blir proje ayrı ve farklı bir çabayı gerektiriyordu. Türk sinemasında artık farklı bir dönem başlamıştır. Şoray yine zirvedeydi. Üstelik TV’yi kullanıyordu. TRT ekranlarına gelen eski filmleri büyük ilgi çekiyor, genç kuşakta onu keşfediyordu. Ayrıca reklamlarda da boy göstermeye başlamıştı. Yaşanılan ekonomik koşullar ve vb. nedenlerden dolayı da Şoray 70’li yılları iki filmle noktaladı. VIII-1980’ler ve Sonrası Şoray, Toplum ve Sinema
Bu hızlı dönemden sonra Şoray bir süre setlerden uzak kalır. 80’de film yapmaz. 1981’de ise son yönetmenlik ürünü olan “Yılanı Öldürseler” ile geri döner. Bu arada halk sinemaya gitmeyi reddeder. Artık yeni bir kuşak, yeni yönetmenler, yeni bir anlayış doğuyordu. (ve 80’li –90’lı yıllar boyunca Şoray’da bir çok yeni yönetmene destek verdi.) Zaten Türk Sinemasında bilinçlilik dönemi /yeni sinema hareketi 1970’lerden sonra basılacak, 1980’lerle ise bağımsız sinemanın önü açılır. 80’lerde sinemamızda artık daha aydın, daha incelmiş ürünler, büyük kentin orta sınıflarına dönük hikayeler vermeye başlayan daha özel bir alan olmaya doğru gidecektir. 1983’te şarkıcı ve türkücülerin oynadığı arabesk ağırlıklı filmler Türk Sinemasındaki yerini ne kadar korumaya çalışsa da, kadın dünyalarını sorgulayan “kadın filmleri” öne çıkmaya başlayacaktır. Yine bu yıl da yasal boşlukların egemen olduğu bir dönemdi. Patlama sürecine geçen “video olayı” ciddi bir tehlike oluşturacaktır. Bir yanda “video korsanları” tarafından hakları çiğnenen film sahipleri, diğer yanda birahane, kahvehane gibi halka açık umumiyetlerde video gösterilerinin yaygınlaşması, Türk sineması için büyük bir darbeydi. Bu dönem Türkan Şoray içinde inişli çıkışlı geçmiştir. Değişen koşullar ve yaşanan ekonomik krizler nedeniyle 1980-86 yıllarında ikişer filmle yetinmek zorunda kalan Türkan Şoray 1987’de bu sayıyı dörde çıkarır. 80’li yıllar Şoray’ın hem mesleğinde hem de özel yaşamında önemli değişikliklere sahne olacaktır. Şoray kanunları yıkılacak, oynadığı “mine” adlı filmiyle “kadın filmleri” akımını da açacaktır. Özel yaşamında ise yirmi yılını feda ettiği Rüçhan Adlı’yı 1983’te terk edecek, aynı yıl sinema ve tiyatro sanatçısı Cihan Ünal ile evlenecektir. 84’te annesini kaybedecek ve bir süre sonrna kızı dünyaya gelecektir. Şoray Ünal çifti beraber birkaç filmde beraber oynarlar fakta beklenin işi yapmaz. 87’de çift ayrılır. 90’lı yıllarda birkaç filmle kapatır Şoray. 94’te babasını, 95’te de büyük aşkı Rüçhan Adlı’yı kaybeder. Bu yıllarda seyircisinin karşısına birkaç dizi filmle gelmeyi de ihmal etmez. 2000 yılında çevirdiği “İkinci bahar” adlı dizi ise diğerlerinden çok farklı bir yere sahip olacaktı. IX. TÜRKAN ŞORAYIN ALDIĞI ÖDÜLLER 1964 I. Antalya Film Festivali. “Acı Hayat”la “en başarılı kadın oyuncu.” (Altın Portakal) 1968 5. Antalya Film Festivali: “Vesikalı Yarim”le “en başarılı kadın oyuncu”. (Altın Portakal) 1969 Ekspress Gazetesi: Halk oyu ile “yılın kadın artisti” 1971 Ekspress Gazetesi: Halk oyu ile “yılın kadın artisti”. 1973 5. Adana Film Festivali: “Mahpus”la “en başarılı kadın oyuncu”. (altın Koza) Moskova Film Şenliği (Rusya): “Dönüş”le “özel ödül”. Ankara Gazeticiler Cemiyeti: “Yılın Artisti” Kelebek Gazetesi: Halk oyu ile “yılın kadın sanatçısı”. Kıbrıs Gazeteciler Cemiyeti: “Yılın Sanatçısı” Tercüman Gazetesi: Halk oyu ile “en iyi sanatçı” İzmir Kadınlar Birliği: “Dönüş”le “en iyi kadın oyuncu”. 1978 Taşkent Film Şenliği: “Selvi Boylum Al Yazmalım”la Uluslarrası Aytmatov Kulübü’nün geleneksel ödülü. 1987 27. Antalya Film Festivali: “Hayallerim, Aşkın ve Sen”deki yorumuyla “en iyi kadın oyuncu”. (Altın Portkal) 1990 2. İzmir Film Festiali: “Altın Artemis onur ödülü.” 1992 8. Bastia Akdeniz Sinemaları Festiali “Soğuktu v Yağmur Çiseliyordu”daki yorumuyla “en iyi kadın oyuncu”. 1994 6. Ankara Film Festivali: “Emek ödülü”. 31. Antalya Film Festieali: “Bir Aşk Uğruna”daki yorumuyla “en iyi kadın oyuncu”. (Altın Portakal) 1996 15. Uluslararası İstanbul Film Festivali: Sinema onur ödülü Magazin Gazeticiler Derneği 4. Altın Objektif Ödülü, Onur Ödülü. 1999 Roma Film Festiali: Büyük Ödül 2. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali: Kadın yönetmen ödülü. 2000 Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi: Zirvedekiler 2000 ödülü 31. Antalya Film Festivali: “Bir Aşk Uğruna”daki yorumuyla “en iyi kadın oyuncu.” (Altın Portakal) 2001 Sakıp Sabancı Türk Kalp Vakfı: “İkinci Bahar” dizisiyle “iyi kalp ödülü”. 2001 İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi-Tekofaks Panasonic: “İkinci Bahar” dizisindeki rolüyle “2000 yılının başarılı iletişimci ödülü.” Akademi İstanbul: “Yılın en başarılı sanatçısı ödülü”. | |
| | | | Türkan Şoray | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|